Canım Sıkıntı Sınırı



Aydınlıkta köhneliği
belirginleşen ve kentte ve
konutta hiçbir şey neyse ben oyum.
Öylesine bağsız ve
yeğniyim ki bu hafifliğin şiddetinin bedelini bir gün
öderim diye düşünüyorum.
Sanki varoluş beni
cezalandırmak ister gibi;
yoğunluğundan bana düşen
payını benden geri alarak bu yoğunluğa, olur olmadık
herkese ve her şeye fazlasıyla
katlayarak sunuyor.
Ülkem yok, cinsim yok, soyum
yok, ırkım yok; ve bunlara
mal ettirici biricik güç, inancım yok.
Hiçlik tanrısının kayrasıyla kutsanmış ben
yalnızca buna inanabilirim, ben.
Yere göğe zamana denize
kayalara ve kuşlara da
dokunan aynı tanrı değil mi?
Bu kutla tanrının
yönetkenliğinde, olmayan
ellerimle bir yok-tanrı'yı
tutuyor ve ölçüyorum
yokluğun ağırlığını.
Kefe'lerinden birine onun oylumu pekâlâ sığıyor,
diğerine duygular, duyumlar
ve düşünceler yığılıyor, işte
yetkin eşitlik...her gün her
gece bu eşitliğin bilgisiyle
geçiyor.
Bir eskiciden satın alınmış bu teraziyi birgün
başka bir eskiciye vereceğim,
o gün, tozanlarım her bir yana
dağılıp toprağın suyun
ölümsüzlüğüne
eklemlenecekler ve ben özgürleşeceğim.


- Nilgün Marmara